Yazdan Kaya :Sayın kilicdaroglu, sahi artık zamanı gelmedi mi?

386

“Sayın kilicdaroglu, sahi artık zamanı gelmedi mi?

Söylesene Gerçekte Sen Kimsin?

Amacın Ne?

Fonksiyonun Neye Hizmet Ediyor?”

Geçtiğimiz günlerde CHP’de yaşanılanlar üzerine; Kemal Kılıçdaroğlu’nu, sosyal medya üzerinden etiketleyerek bu sorulara cevap vermesini istemiştim.

Elbette cevabını alamayacağımı bildiğim halde bir süre yanıt vermesini bekledim. Beklediğim ses gelmeyince de aslında cevabını bildiğim bu bilinmezleri ben aydınlatmaya karar verdim!

Öncelikle ‘genel müdür’ kavramı üzerinden yola çıkmak istiyorum.

“Genel müdür, bir şirket, Sivil toplum kuruluşu veya kâr amacı gütmeyen kuruluş içinde yüksek mevkide bulunan kişidir.”

Evet genel müdür teriminin açık kaynaklarda ki karşılığı budur.

Yani bir göreve “maksat” dahilinde atanan; söz yetki ve karara haiz en üst düzeyde ki kişidir.

Bu arada maksat kavramının da altını özellikle çizmek isterim. Çünkü maksat, atayıcılar tarafından makul amaçları içerdiği gibi o kuruluşu kadük hale getirmek veya tasfiye etmek gibi menfi bir amaca da hizmet edebilir.

Peki konuya neden genel müdürlük kavramı üzerinden giriş yaptım?

Haklı olarak bunun, yazıyı okuyacak olanların; ilk sorusu olacağını tahmin ediyorum.

Genel Müdür; kavramının derinliğini sorgulamama neden olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Kılıçdaroğlu’na yönelik yaptığı atıflardır. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce sıklıkla bu kavramı dile getiren Erdoğan, ne hikmetse seçim süreci boyunca bu kavramı asla dillendirmedi. Haliyle de sonra unutulup gitti.

Aslında üzerinde durulması gereken bir durumdu. Nedenine gelince; içerdiği itham, altında saklı olan politik bir tezyiften çok daha fazlasını barındırıyor olmasıyla ilgiliydi!

Erdoğan, sanki bir şeyleri biliyor ve bunu ihsas ettiriyordu. İthama maruz kalan Kılıçdaroğlu ise buna dair en ufak bir itirazda ya da açıklamada bulunmuyordu….

Aksine bununla birlikte bilinçli olarak; kendisine yöneltilen tariz ve istihzaları, ses çıkarmadan büyük bir sükunetle tezellül içinde kabulleniyordu. Bizler, yapılan bu saygısızlıklara hırsla isyan edip saçımızı başımızı yalarken; kendisi sinirleri ve duyguları alınmış metalik bir hissizlikle asla reaksiyon vermeden böyle sürüp gitmesine izin veriyordu. Anlayamıyorduk, anlamlandıramıyorduk. Oysaki onun bildiği, bizim bilmediğimiz bir şey ve bir başka maksadı varmış.

Çünkü amacı: Türk Halkının, bilhassa da Türk Solunun; mağdur ve ezilenin yanın da olması hassasiyetlerinden, mağduriyet devşirip; merhametten beslenen siyasi dilencilik yapmakmış….

Böylelikle sol ve muhalefet içine çekildiği öfkeyle; düşünsel yöneyleminden kaynaklanan tercihini; her defasında bu kifayetsiz sandığımız kurgusal kaybedenden yana kullanmış. Hülasa böylelikle yüzüne taktığı bu ezilen ve itilen maskesiyle, sosyal kabulünün kredisini sürekli açık tutmuş ve limitini biraz daha yükseltmiştir.

Taammüden aldığı tüm başarısız kararlarına ve içinden geldiği siyasi iradenin temel felsefesine aykırı tutum ve söylemlerine rağmen de asla sorgulanmamış; hatta layüsel olmuştur.

Karikatürize edilmiş şahsiyetinde, Sosyal Devlet ve Çağdaş Hukuk Düzeninin normlarıyla beraber; hak arama mücadelesinin geleneğini, bilinçlenmiş toplumların özgürlüğe dair taleplerini, soyut ve somut kavramlarla varlığını sürdürmeye çalışan; edebiyat, sanat, kültür ve siyaset gibi değerlerin gerçekliğini unutturarak sığ ve derinliği olmayan politik retoriklerle bunları gülünç hale düşürüp, itimatını, itibarını ve ifade ettiği anlamları vasatın ağzında sakıza; dilinde oyunca dönüştürmüştür.

Demokrasi’nin çoğulculuk prensibi ilizyonuyla da demokrasi ve muhalefeti taklit ederek; “Cumhuriyetin Kurucu Değerlerinin Kazanımlarıyla, Aydınlanma Projelerini” istiskal edip İlerici ve Devrimci Unsurları, Ilımlı Siyasal İslam’ın Karşısında Edilgen hale getirerek; İtiraz iradesini sönümlendirecek yöntemlerle, bizzat bu kitleye kanıksatıp onaylatmıştır.

Bizler, iktidar politikalarına itiraz ederken….

Aslında Operasyon için Türk Halkının Bünyesinde Ameliyat Masasına Alınan; Cumhuriyet ve Rejimin Anestezi Operatörü de Kılılçdaroğlu olmuştur.

Onun yüzünde hiç çıkarmadığı maskesinin bulunması ve bizim de narkozun etkisinde olmamızdan dolayı tanımamız haliyle biraz süre aldı!

Şimdi onun yüzündeki maskeyi keşfetmek yetmiyor. Ben elimi bir ucundan o maskeye geçirdim. Fakat artık el birliğiyle yüzüne yapıştırılan bu muhkem maskı, hep beraber; asılıp sıyırmamız gerekiyor.

Aksi halde devletin kurumsal varlığından sonra rejimin biçimsel kazanımlarını da kaybedip; bir hilafet emirliğine döneceğiz.

Bunun da müsebbibi olarak biz, hakim siyasetle mücadele ederken; günün sonunda getirdiği uçurumun kenarından bizleri itecek olan yine bizatihi kılıçdaroğlunun kendisi olacaktır.

Çünkü Erdoğan’ın dediği gibi o bu işe memur edilmiş bir genel müdürdür.

Maksadı da devletin ilerici ve kurucu çağdaş vasıflarını tasfiye etmektir.

Atama ve görev süresinin ne zaman biteceğini de ne yazık ki “Tesev’i” kuran güç ve kendisini görevlendiren iradeden başka hiç kimse bilmiyor.